RÜZGÂRINA ‘CUP’ILDIK

Bir festival filosu düşünün ki toplam boyu 821,23 metre, genişliği 258,49 metre... D-Marin Turgutreis’te suda kapladığı alan 212 dÖnüm... Üstelik bu rakamlar sadece 60 yelkenlinin basit aritmetiği. Bunlara şişme bot, rüzgÂr sörfü, SUP’ı da dahil edip sizi iyice sayılara boğmamak için, ‘Cup’ışalım mı? Powered by Volvo Car Turkey 2017’yi yazı ile ifade etmeye çalışalım. Bir ‘cup’ıldık ki sormayın, seneye siz de bize katılın.

Cup’ışalım mı? Powered by Volvo Car Turkey, bir sürü bileşeni bir araya getirip 2017 tarihlerini 17 Mart’ta önce sosyal medyada sonra da nisan sayısındaki haberiyle Naviga’da açıkladı: 28-29- 30 Temmuz’da yine D-Marin Turgutreis çatısı altında buluşacaktık; üstelik biz Navigacıların bu yıl için yeni yepyeni fikirleri vardı. Ancak fikirler kafamızın üzerindeki düşünce balonlarına hapsolmuşken, pek kıymetleri yoktu.

Üçüncü yılında içimize iyice sindirdiğimiz Volvo Car Turkey’nin ruhundaki güven, sağlamlık ve yenilik ilkeleriyle cesaretlenip o hayallerimizin peşine düştük. Hayaller birer birer gerçekler olup düşünce balonlarından yeryüzüne düşmeye başladı. Aramıza Trio Deniz ekibiyle onların kocaman Hanse ailesini, Merkür Spor Malzemeleri ile ‘RIB’severleri alıp 2017’nin kapışmasında vitesi büyüttük.

Henüz festivalimize haftalar varken, Hürriyet Gazetesi’nde çıkan bir makalede Bodrum Yarımadası’nın en iyi beş festivali arasındaki yerimizi almıştık bile…

İstanbul’un bundan 10 yıl önce efsane bir yarış filosu vardı. Biz de filonun severek, tüm kış iple çektiği yarış organizasyonlarından biriydik. O zaman Vakko, Garanti sponsorluğundaki Bosphorus Cup ve bir de ‘Cup’ışalım mı? en sevilen yelken yarışlarıydı. 92 tekne katılımlı ‘günlük güneşlik’ günlerimiz oldu... Derken –şimdilerin moda dizisindeki replik gibi- ‘kış geldi’ ve İstanbul’da sular, kimine göre kulüpler kimine göre eski federasyon yönetimi yüzünden bulandı... Öyle bir bulandı ki biz de önümüzü göremez hale geldik ve 2014’te Alvimedica sponsorluğunda TAYK organizasyonu ile Boğaz’da son yarışımızı yaptık. Yaşadığımız ‘çirkinlikler’ yüzünden “Daha da yarış yapmayız” deyip ani bir kararla güneye göç ettik.

İşte o günlerde beni derinden sarsan ‘yarış yapmama’ kararı, bugün en çok şükrettiğim hamlelerden biri oldu. Niye mi? Çünkü Naviga, Türkiye’nin en çok okunan denizcilik dergisiydi ve okur kitlemiz için yelken yarışından çok daha fazlasını, iyisini, çeşitlisini, eğlencelisini yapabilirdik, yapmalıydık da... Kulüplere, federasyona değil, okurlarımıza odaklandık. Onların neleri sevdiğini, istediğini, merak ettiğini uzun uzun kendi aramızda tartışmaya başladık. Döndük, her zaman yarışlarımıza katılan yılların ‘kurt’ yelkencilerine sorular sorduk.

Gelen cevaplardan sonra kimsenin yelken yapmak için bir yarışa ihtiyacı olmadığına karar verdik.

Yarış, lisans alıp deniz üzerinde rekabeti farklı boyutta yaşamaktı; oysa bizim için öncelik insanların denize kavuşmalarına aracı olmaktı. Marinada bağlı duran ve öylece denize çıkmayı bekleyen teknelerin palamarlarını çözdürecek bir organizasyon yapmalıydık.

Ve okur profilimizin çeşitliliğinden beslenerek yelkenin yanına ilk etapta rüzgâr sörfünü, kiteboard’u ve stand up paddle’ı aldık ve festivalimizin ana hatlarını oluşturduk. Yıl 2015 idi. Bir baktık ki her alanda dünya markaları (isimleri) bizimle... Şampiyon kızımız Bodrum’un medarıiftiharı Lena Erdil, rüzgâr sörfü konusunda çocuklarla atölye çalışması yapmayı sonra da onları parkura çıkarıp birebir taktikler vermeyi kabul etti... Allah’ım bundan üç sene önce bir dünya şampiyonundan eğitim alan çocukların yüzündeki o mutluluğu görmeliydiniz... Gönlüm çok istemese de konuyu bir futbol örneği ile pekiştireceğim: Futbolu hakkıyla oynamak isteyen bir çocuğu Messi ile antrenmana çıkarmıştık adeta biz... Onlar ‘Cup’ışalım mı? ile bir araya geldi ve hâlâ birlikteler, denizin üzerindeler... Festivalimize dahil olan bir diğer rüzgâr avcısı da Alperen Beyli oldu

Kiteboard’da serbest stilde ülkemizi temsil eden Beyli, rüzgâr kadar madalya avcısı da... Bize ve onu kıyıdan izleyen herkese göre yerçekimini tanımazlıktan geliyor, kanatlanıp uçuyor... Ah bu yıl için harika projelerimiz vardı Beyli ile. Yetersiz rüzgâr bu yıl kiteboard’u iptal etmemize sebep oldu. Olsun varsın. Bunun önümüzdeki yılı da var, değil mi Alperen? Stand up paddle ise yediden yetmişe herkesin gönlünde taht kuran sessiz sakin bir su sporu... Sessiz sakin dediğime bakmayın; ‘Cup’ışalım mı? tarihinin en çekişmeli anlarına üç yıldır SUP ile şahit oluyoruz ki İstanbul’da ne heyecanlı yat yarışları yaşadık biz!

Festivalin şu anda tek yarışı da SUP. Haute Boards’un sahibi Hakan Altunsoy ile öyle bir sinerji yakaladık ki üçüncü yılımızda Gümüşlük’ten Turgutreis’e Türkiye’nin ilk SUP yarışını 29 Temmuz’da yaptık. O yarışanların arasında olmayı o kadar çok isterdim ki... Sabah 8’de Gümüşlük sahilinde kıyıdan başlayan, bir saat süren yaklaşık 5 millik yarış, D-Marin Turgutreis’te bitti. Sonrasında havuzda SUP yoga, akşamüzeri ise D-Marin Turgutreis AVM’deki havuzda birer turdan oluşan erkeklerde 20 kayıt, kadınlarda ise dört kayıt ile SUP yarışı yaptık. 15 kişi sınırı koymamıza rağmen 20’de kapattık kayıtları. İki saat boyunca elimde mikrofon maç spikeri edasıyla, etrafta toplananların şaşkın bakışları ve bol kahkahalarıyla, yanımda Hakan Altunsoy ile ‘Cup’ışalım mı? günlerinin en eğlenceli anlarından bir kısmını yaşadık. Hani yazımın başında festival için fikir sorduğumuz o ‘kurt’ yelkenciler var ya işte onları SUP’ların üzerinde görmeliydiniz ya da sırf SUP öğrenmek için Torba’dan kalkıp gelen deniz sevdalılarını...

İyi düşüncenin iyi işler doğurduğunun ispatı oldu 2017 ‘Cup’ışalım mı?. Güzel insanlar getirdi bize. Türkiye’de hiç yapılmamış işlerin altında ortak imzalar attırdı gururla. İlki yukarıdaki satırlarda belirttiğim Hanse yelkenlilerinin Türkiye temsilcisi Trio Deniz ile oldu. Trio’ya Hanse sahiplerini festivalimize davet etmek isteyip istemeyeceklerini sorduk. Bu konuda hassas dengeler tutturmak gerektiğini bildiğimiz için dersimizi de çok iyi çalıştık. 14 yılın verdiği yayıncılık tecrübesiyle tekne sahiplerinin ‘özel’ dünyalarına dahil olmaya çalışmadan, onlara ve ailelerine D-Marin Turgutreis’te harika bir haftasonu yaşatmak için planlar yaptık. Niceliğe değil niteliğe önem verdiğimiz için kayıtları da 60 teknede durdurduk. Tek amacımız vardı; 30 Temmuz akşamında yüzlerinde kocaman gülümsemelerle hafta sonunu kapatmalarıydı... Trio Deniz bize inandı, tam kadro bizimle birlikte çalıştı, güldü, eğlendi ve Hanse ailesi için küçük ama değerli bir ‘jest’ yaptı. Türkiye’deki markaların artık sadece satış odaklı olmaması gerektiğini, satışta bile her şeyin sadece almaktan ibaret olmadığını, bir markanın ‘değerlerini’ yarattığı ve koruduğu sürece varlığını sürdürebileceğini gösterdi. Aidiyet duygusu kadar güçlü bir bağ var mı? İyi ki birlikte yelken açtık sevgili ‘Hanse’ciler.

Cumartesi ve pazar sabah kahvaltıları esnasında günlük seyre çıkacak 60 tekne için mini bir ‘kaptanlar’ toplantısı yaptık. Burada tekne boylarına göre çarpanlarını belirlediğimiz dört ana gruba, üç start verileceğini açıkladık. Bu yıl da gözlemcilerimiz son üç yılda olduğu gibi yine Bilge Kerem Özkan ve Bade Tanoba Dinç idi. Onlar rüzgâr durumuna ve filo yapısına göre karar verdikleri rotaların (26 rota arasından seçerek) önce kahvaltıda, sonra da telsizden defalarca duyurusunu yaptı. Buna göre 10 teknenin kayıt verdiği Volvo Car Turkey ile 11 teknenin kayıt verdiği D-Marin Turgutreis Grubu ilk startla saat 11:00’de, 17 deniz millik Rota 4’te yelken açtı. 13-15 knot arası esen rüzgâr 21 teknelik ilk filoyu günlük seyirde sırasıyla BüyükKiremit, Çavuş, Topan adalarını iskelede bıraktıktan sonra Çatal Ada’yı sancağına alıp Tüllüce’nin altında kıyıya yakın atılan Merkür Spor şamandırası dönüşüne rahatlıkla taşıdı. Sonradan anlaşıldı ki sabah kahvaltıdaki brifingi ve sonrasında telsizi iyi dinlemeyen diğer gruplar arasında bu rotayı yapanlar da vardı.

Seyir sonunda ‘festival direktörlüğü’ne itirazlar oldu. Böyle zamanlarda iyi ki her şeyi çeken bir ekibimiz var diye düşünmeden edemiyorum zira itiraz edenlere kahvaltı videosunda açıklanan rotaları seyrettirdiğimizde tartışmalar da uzamadan son buldu. 21 teknelik Doblin Yelken Grubu’nda 13 adet Hanse vardı.

375, 385, 415, 445 ve 455 modellerinin yer aldığı bu filo, günlük seyirlerini belirlenen 10’uncu rotada, yaklaşık 12 deniz milinde tamamladı. Üçüncü startı alan Hemington Grubu’nda ise 18 tekne vardı, 15’i Hanse idi. 675 modeliyle filonun amirallerinin yanında bu grubun en küçükleri ise Hanse 495 idi... Seyrin ve SUP yarışlarının peşinden Çatalada’nın ardında batan kıpkırmızı güneşi Allium Villas Resort Bodrum happy hour ve barbekü parti ile uğurladık.

Pazar sabahına SUP yoga ile başladık. Artık iyice esneyen ve hafta sonunun havasına giren beden ve zihinlerimiz son güne hazırdı.

10-13 knot arası esmesi beklenen havanın öğleden sonra şiddetleneceğini meteoroloji uzmanı yazarımız Gökhan Abur’dan öğrenmiş ve seyre çıkacaklarla paylaşmıştık. Yine dört gruba üç start verildi ve herkes 10. rotaya doğru dümen tuttu. Bu defa filo birbirinden kopuk kopuk değil, harika fotoğraf kareleri vererek adaların arkasından süzüldüler. Seyretmeye doyulmaz bir manzaraydı... Günün sonunda limanın ağzında her teknenin tek tek içeriye girişini izledim... Çocuklar, gençler, ihtiyarlar hatta kucağında köpeğiyle günlük yelken seyrinden dönenler...